Gönül Köprüsü Halkası İstanbul’da Buluştu

Gönül Köprüsü Halkası İstanbul’da Buluştu post thumbnail

Geçtiğimiz yıl yaklaşık 15 kişi bir araya gelip Barbaros Abimize “Biz insana dokunmak istiyoruz, biz Allah rızası için borcumuzu ödemek istiyoruz” dediğimizde başladı her şey ve kendimizi Cizre için uğraşırken bulduk. Tekrar tekrar yapılan toplantılar, sürekli değişen planlar, art arda bir sürü görüşme… Ve şimdi 1 yılı tamamladık. Cizre Vatan Ortaokulu’nun 32 öğrencisi ile kardeşleştik. Onlar bize “Ağabey-Abla”, bizler onlara “Kardeş” dedik. Kasım ayında gönderdiğimiz mektuplar ile tanıttık kendimizi. Ocak ayında ilk kez sarıldık birbirimize. Sonra biz aradık, onlar aradı… Konuştuk da konuştuk… “Abla bir daha ne zaman geleceksiniz” diyorlardı, bu sefer “Siz gelin buyurun” dedik. Bir hafta İstanbul’a misafir olmaya davet ettik onları.

İstanbul ve Şırnak Cizre arasındaki gönül köprüsünün bir haftalık hatıra kırıntılarını paylaşacağım sizlerle. Bir haftada hep beraber attığımız kahkahalarımızı, göz göze gelince birbirimize tatlı gülümsemelerimizi, kendimizi tutamayıp ağlamalarımızı, kızıp da birkaç dakikalık küsmelerimizi sonra tekrar aynı samimiyete dönmemizi hiçbir fotoğrafa, hiçbir deftere tam olarak kaydedemeyeceğiz ama hafızamızda olacak inşallah. Kürtçe anlamayınca “Bize de öğretsenize” diye şirinlik yapmaya çalıştığımızda herkesin aynı anda öğretmeye çalışmasını, Emine’nin konu dışı konuşmaları ve samimi gülümsemesini, Songül’ün Zelal ile şakalaştığını sanarak tanımadığı kızın ensesine şaplatmasını, Evin’in hamaktan 50 kere düşmesini, Helin’in hep uykulu halini, Zelal’in saçlarıyla mücadelemizi, Elif’in bize kendini tüm samimiyetiyle açmasını, Kübra’nın yaşadığı ilki, Yasemin’inle konuşurken onu kesinlikle duyamayışımızı, Velat’ın olgunluğunu, Halime’nin Emine’ye bir daha yüzüne bakmam dedikten 1 dakika sonra birbirlerine bakıp kahkahalar atmasını, Fatma Dilek’in “Türkçe konuşsanıza anlamıyorlar” deyip her şeyi çevirmeye çalışmasını, Dilek’in Zelal’den küçük olduğunu öğrenince yaşadığım şoku, Yaşar’ın türkülerini, Ali’yi kesinlikle oturtamayışımızı, Birindar’ın Sevin’le yaşadığı tatlı tartışmalarını, Emrullah’ın sessizliğini, Hakan’ın merakını, Selim’in havalı hareketlerini ve tabii ki geleli birkaç saat olmuşken boya fırçası elinde “Gitmek istiyoruuum” diyen Rıdvan’ı… İnşallah hiçbirini unutmayacağız. Ama en çok unutmayacağımız şey ise geldiklerinde konuşmalarından ve hareketlerinden belli olan hafif tedirgin, biraz çekingen hallerinin 1 hafta sonunda “Abla keşke biraz daha kalsak… Siz ne zaman geleceksiniz yine?” diyerek sarılışlarına dönmesi olacak.

Gönül Köprüsü ile inşallah gönüllerimiz arasında köprü kurabilmiş, onlara dokunarak muhabbetlerini kazanarak Allah’ın rızasına nail olabilmişizdir.

Allah birliğimizi daim eylesin.

Saliha Nur Kuralay



Kategoriler: